Dön Diyeceksin!

Bazen, sokakta öylesine yürürken;
Dudaklarına değmiş bir yağmur damlası mutlu eder seni.
Bazense sadece KELİMELERİM.

FURKAN DİNÇ

Dön diyeceksin

Bir gün gerçekten bakmayı öğrendiğinde diyeceksin.
Öğlen güneşinde terleyen vücudunu serinletirken arayacaksın onu.
Ve diyeceksin içinden belki;
“Dönmelisin…”
Gecenin karanlık ihtişamında,
Sessizlik kulağını çınlattığında gelecek o eski sonbahar,
Serzenişlerinde yazacaksın isteksizce kirli bir cama;
Usulca…
”Keşke…”
Anlatacaksın sonbaharda düşen yapraklara ağlayarak “Gitmeseydi…”
Uzanacaksın kokan yatağına.
Sola dönmek üzere hamle yapacaksın.
Bir sızı duyacaksın.
Göz kapaklarının içine hafiften beyaz bir ışık sızacak.
Besbelli rahatsız olacaksın.
Sonra sağa dönmek isteyeceksin.
Arkası yarın saklı tüm o yalnız gecelerinde diyeceksin ki;
“Dön ne olur…”
Hatırı sayılır bir hasret kaplayacak akıp giden zamanda cilalı ruhunu.
Aynaya bakacaksın yalnızlığının doruğunda ve söyleyeceksin karşındakine.
“Dönmeli… Yapamıyorum artık ne olur dönsün tanrım.”
Kaybetmezliğinin egoist yaklaşımında saklı olduğunu fark ettirmeyeceksin,
Sen kaybetmezsin… Çünkü kazanamadın asla bilmiyorsun o duyguyu.
Ama gene kaybetmeyeceksin. Çünkü bu sefer gerçekten kazanmayı bileceksin.
Sen yürümeyi bile beceremeyeceksin.
Ama kazanacaksın.
Çünkü onu geri yaşatacaksın içinde.
Kendini kandıran bu cümleleri okurken bile içinden diyeceksin ki “Dön artık.”
Kolay mı sandın gidenin dostu olmaz diyenlerin haklılığını içine sindirmeyi.
Sen bu olamazsın. Sen her şeyde varsın çünkü.
Gürültülü koltuk üstü muhabbetlerde, tanımadığın bir kimseyle sohbetinde,
Orda, burada, işte belki tam yanımda.
Olacaksın.
Sen olacaksın daim zamanlarda.
İşte o vakit gerçek bir hasım gibi gelmeye başladığı an yeniden diyeceksin.
Dalgalarla boğuşup yıldız tozlarını ayakuçlarına serpiştireceksin.
Hiçbir şey umurunda değildir, ölsen bile elbet söyleyeceksin.
Şiirler okuyacaksın ay ışığı eşliğinde. Şarkılar söyleyeceksin belki de.
Hoş bir anı tetikleyecek duygularını.
Nefrette ettireceksin her şeyden kendini.
Sevdireceksin de hoş muhabbetlerde varlığını.

Ah sahip olamadığım ahmak sevgili.
Ben gidiyorum! Ama ardımdan bakacak ve seslenemeyeceksin.
Çünkü duymayacağım seni. Yâda duymazdan geleceğim.
Her yağmur yağdığında.
Her el ele tutuşup yürüyen çift gördüğünde yineleyeceksin.
İşte o zaman “Dön…” diyeceksin.

—————————————————-

ELLERİN KİRLİMİ BU GECE?

Ellerin kirlimi bu gece?
Ya kabullenmelerin?
Temize çektiğin yepyeni bir hayat mı?
Sorgusuzca cevap ver bana.
Gözyaşların yokluğumda düşüyor mu toprağa.
Yâda suya dokunuyordur o su zerrecikleri.
O âşık olduğum İstanbul’da.
Boğaza kaç gözyaşı karışmıştır kim bilir?
Seninkilerde birlik olup buharlaşmıştır eminim.
Sen maviyi seversin.
Suyun rengi, senin anlattığın gibi güzel sadece.
Aklımda kalan anılarımız gibi can yakıcı.
Ardında neler bıraktın fark ediyor musun?
Hadi beni boş ver.
Ya aldığın her nefeste anlam kazanan yorgan altı düşlerimiz?
Şimdi sensiz. Şimdi yokluğunda hayallerim kayboluyor tam orada.
Evet. Duyabiliyorum seni şu an tam senden çok uzaklarda.
Sen âşık olduğum şehirde aşkıma sürgün,
Bense özlediğin o yalnızlığı seni kıskanırırmışçasına yaşıyorum.
Yalnızlık bile paylaşıldığı vakit güzelmiş.
Tek başına çekilmiyor.
Hoş. Bir sohbet etseydik şimdi.
Olsaydın Yasemin çiçeklerinin kokusuyla odamda.
Odamı da boş ver.
Zaten sana her şey hasret.
Peki, söyle şimdi.
Ellerin kirlimi bu gece?
Hayır. Bence değildir. Gözyaşların saf ve dürüst değil artık.
Bunu biliyorum.
Anladık. Evet. İkimizde anladık bunu.
Belki sessiz. Şimdi sensiz.
Başka bir şey bu  kimliksiz.
Her halimi kabullenişin de yok artık.
Hemde onunlayım bu gece.
Evet, birlikte geçireceğimiz ilk gece.
Bırak bensiz soluk alsın bin bir yaşama vuslat o 7 tepe.
Bensiz.
Sensiz.
Biz olmayacakmış kadar hissiz.
Fakat her şeyi unut ve bir gülüşünle yanıtla.
“Ellerin kirlimi bu gece?”

—————————————————-

Bir Gün…

Bir kütük gibi ağır ağır sürüklenmekte bu amansız yolculukta bedenim.
Huzuru diledikçe, kaçışlarına kusursuz planlar eklemekte.
Bir bilse karmaşık ve bitkin düşüncelerimin yolda kalmışlığını.
Hastalıklı fikirler aynadaki görüntüme esir düşmekte.
Tek seferde görünen gölgelerde. Aşka boyun eğmekte.
Şimdi buruk başlayan bir gece bekliyor günahlarımı.
Kusurlarımın yan etkisi pişmanlığım;
Sezgisel üzüntülerimi yaratıyor böylece.
Şafaklarıma zorla gelirken güneşin;
Başka mevsimlerde huzuru buluyor hayallerim.
Tıkanmışlık yorgun ve nefret doğurmaktaki,
Zaman bile gidişlere sebep olamamayı tembihliyor.
Anlayabiliyor musun?
Yâda en azından bir çaba gerek bunlara değil mi?
Nereye gidersem gideyim
Aklım içinde dolanan tilkilerim var olmaya devam etmekte.
Ve sen. Ve yalnızlık koyduğum adını tüm karanlıklarım.
Oysa bir gün geri gelecektim iltihaplı özlemlerimle.
Yalnız başıma veya bir yolcu gariple.
Bir çare olacaktık her tebessümde. Bir şekilde dönecektim.
Adresim kayıp. Ben yitik viranelerde var olacağım.
Bulamayacaksın beni. Duymayacaksın kimselerden adımı.
Özleyeceksin. Tek hamlede yeminin aklına gelecek.
Ve bu sefer salacaksın kendini bensizliğe.
Benimle birlikte yalnızlaşarak gözyaşlarına hâkim olamayacaksın.
Fakat kimin umurundaki.
Sen ağlayacaksın.
Sen kaybolacaksın.
Ve dileğim tanrıdan ki;
Bir gün…
Benim kadar, elbet bana da âşık olacaksın sevgili…

—————————————————-

Aşk

Mercan gözlerine bakarken tenhalarda dolandım o vakit.
Yürüdüğüm o başı ve sonu olmayan vakitte buldum çok uzak bir ülke.
ADI HEZEYAN.
Paramparça olduğum bir gerçek esasında.
Tanımak istiyorum onları.
Keşfetmek şu anda tek arzum sahte rıhtımlarını.
Arkasında bir ağıt bırakmayan tek aşk burada var.
Sindirilmiş çocuk oyunlarında saklı yalnızlık.
Gülmek muazzam bir şey sanki. Bilmedikleri tek şey neşeymiş gibi.
Göz gezdirmelerim esnasında bir şey dikkatimi çekti.
Dalıyor gidiyorlardı bu kimliksiz âşıklar uzaklara.
Sevdikleri yanında. Ama çok uzaklarda.
Yaşlıydı çocukları. Özlüyordu gerçekten sevgiye mahkûm olmayı.
Fakat mutluydu. Hayat ne kadar çok çizgi bırakmış olsa da suratlarında;
Kendimi görmem ihtimal dâhilinde olabilirdi.
Üzerime üzerime geliyorlardı artık. Bana hesap sormak niyetleriydi.
Kimdim? Neydim? Ne için oradaydım?
Cevaplamam gereken soruların bazılarıydı.
Gözbebeklerimin içine onca göz misafir olmuştu ki korkmuştum.
Bundan sebep titriyordu göz pınarlarımın ucunda salınan gözyaşları.
Dokunsalar bir sel fırtınasıdır kopacak gönüllerde.
Harmatan mevsimleri gibi. Toz bulutu kaplı cennetlerinde.
Mecalim kalmıyor kurtulmak istiyorum artık.
Aklım bana ihanet ediyor.
Çokça sıkılıyor artık bu kendi yarattıklarımdan.
Kaçmak istiyorum.
En iyi yaptığım şeyi dile getirmekten ziyade uygulamaya koymak sakinliğimin belirtisi.
Uyanıyorum.
Var olduğundan emindim oysaki. Neredeyse tüm bu aşk memleketinin.
Kalkıyorum.
Yavaş ve ağır adımlarla yalpalayarak aynama doğru gidiyorum.
Elim nedensizce bir bardağa çarpıyor ve çıt kırılıyorum.
Husumetimi içime saklıyorum.
Birilerinden emanet alınmışçasına gözlerimle kendimi öylece süzüyorum.
Hiç görmemiş gibi. Hiç fark edememiş gibi kendimi.
Görüyorum. Çizgiler. Gözaltı torbaları.
Yorgunluk belirtisi.
Alabora olmuş gemiler .
Sancıyor yanaklarım.
Saçlarım.
Hani nerede o altın sarısı saç tellerim?
Mevsimim değişmiş.
Yıllar geçmiş bir rüyada.
Kabuk tutmuş çürüyen hayallerim bu esnada;
Konuşuyor benimle, terk etmek benimde hakkımmışçasına.
Sus.
Sıra deliksiz ve sonsuz derin uykularımda.
Serap görmenin tam vakti.
Neredesin hakkım olan aşk.
Şimdi uyuma vakti.

—————————————————-

Eskimeyen Rüyalar

Suallerim cevap arar;
Kandırılmış sahte yanıtlarımla katledilmiş duygularım.
Hayat ne denli zor ve doğrularını yıpratabilir mi gerçekler?
Dağılıyorum her darbende yolun dört bir yanına.
Ve kalıyorum öylece ses çıkarmadan.
Hakkım olanı istemek ve bunu yürekten dilemek;
aşığım ben delicesine bir şeylere diyebilmek.
Belki bir kimseye. Yâda hiç bir şeye.
Ama aşığım bunu biliyorum ve bu sancı ağrıtıyor yüreğimi.
Her seferinde Edirne ye giderken;
Bu yüzden belki seyrediyorum İstanbul semalarında orayı.
Kız kulesini. Bende saklı olan tüm anılarını.
İstiyorum ve bekliyorum.
Ben aşığım, bir şeylere bunu biliyorum.
Bu yüzden geceleri eskimeyen rüyalarda bile orayı düşlüyorum.
Anlatamıyorum kendime. Bir başkasına.
Veyahut başkahraman kız kulesine.
Haykıramıyorum yalnızlığımı.
Yapamıyorum.
Tutun ellerimden ve çekin düş dolu gecelerinize.
Karanlıklar örtün üzerimi ve üşümeyeyim sayenizde.
Sadece izin verin.
Sadece maruz görün beni ben o eskimeyen rüyalarımla uyuyayım bir gece.

—————————————————-

Yüzyıllık Aşk

Sanki yüzyıllık bir aşk var içimde.
Açığa çıkmak için tırnaklarını batırıyor kalbime.
Çözmek adına düğümleri;
Sonlar yazıyor bu tiyatro sahnesinde.
Kuşlar ona göre uçmuyor,
Doğa sessiz çığlıklar içinde ağlıyordu garip bir hüzünle.
Birden bire durdu.
Baktı semaya. Tıpkı rüyalarındaki gibiydi bulutlar.
Beyaz. Derin ve sonsuz.
Aşk getiriyordu o anda rüzgâr uzaklardan.
Sevgilisinden.
Onunda sevdiği vardı.
Yalnızdı belki. Ama biliyordu. Vardı bir yerlerde bekleyen.
Aşktı zaten içimde saklı yalanlarıma sebep.
Sevgi narası atıyordu keder mektuplarım.
Açılan her zarfta hafızalarım yoklanıyor ve vasıl oluyordu mutluluk.
Antika bir gerdanlık gibi.
Satılmaya yüz tutan açık arttırmacının kusurlarını örtbas etmesi misali.
Basitti tümceleri. Fazlasıyla basit. Yazdıkları gibiydi zaten.
Daimdi mutluluk hazretleri ve aşk.
Arayacak sonsuza kadar onu yüzyıllardan beri sakladığı çürümüş kalbi.

—————————————————-

Bir Bildiğim Var

Her ne kadar gevezede olsam bak benimde bir bildiğim var.
Yakılası hayallerle süslenmiş bir kaç bilgiçlik gösterisi belki.
Adlarını unuttuğum kaç dostum var ki uzaklarda.
Siluetleri silinmiş kaç arkadaş.
Beklenmedik anda vuslata dönüşen bir kaç hasret hikâyesi.
Ama bir farkla. Asileşen bedenim bu yaşıma ihanet etmekte.
Değersiz bir elmas ayırt edilebilir mi mücevheratçılarda?
Kolay tabi ki. Sana göre. Bana göre. Peki, neye göre?
Dolmasını beklediğim çağdaşlık fazlamı narsistçe?
Ardımdan bak haydi tıpkı kendimi gördüğüm gibi aynadan.
Kolay bir şey. Göz kapaklarını açıp kapaman sıkıcı bir tek;
Kendine hâkim olamaman ve içten gelen bir ıssızlık.
Sisler kaplasın o bulvarda dolanırken zihnin etrafını.
Loş kâğıtlara karaladığım bu boş satırlarımlayım.
Varlığımı yak. Sakla küllerimi o düşün gücünde.
Silahlarınla savun kaderine karşı beni. Buna ihtiyacım var.
Zaman gergefinde büyümekten başka bir şey istemedim.
Her isteğimde burnuma vurdu. İçimi dinledim bende.
En zayıf halkam kadar güçlüyümdür. Bunu söylerdi o yüksek kafalar.
Bende burnumun dikine gittim. Ve buralardayım.
Pişman değilim. Ama kazanç sağlamışta sayılmam.
Her zamanki gibi yalnızım. Oldu olası gerçekliklerimleyim.
Hatırlayamadığım bir kaç satırım ve bendim. Tamamı benim.
O âşık olduğum ilk şehir var ya; işte onun biraz gerisindeyim.
Bildiğim şeye gelirsek. Hayat öğretti. Ayrıntılarla yaşamanın zorluğunu.
Her ne kadar fark edersen küçükleri. O kadar büyürmüşsün şakayla karışık yolda.
Ama bu biçim bana göre değilmiş.
Kimselerin yalnızlıkları gibi.
Birlikteliklerimin sonunu bildiğim üzere çok uzaklardan bir ses sanki.
Son perde. Son merhaba. Ve son gidişimle.
Hoşça kal yalnızlıklarım.
Karanlıklarım içinde kırılarak gelen ışığım.
Merhaba.

—————————————————-

Girişimci Zaferler

Savaşsız bir zafer olabilir mi?
En basitinden yaşamak için bile belli bir çaba harcaman gerekebilir.
Yalnızken yalnızlığa karşı ufak bir şarkı söylersin.
Zaman geçmezken uğraşırsın bir şeylerle.
Sesini duyuramadığın bir vakitte susarsın.
Buda bir emektir.
Yalakalık yaparsın yaşama karşı.
Senin cilvendir bir noktada.
Yıldızlarla geceni geçirirsin.
Buda yalnızlıkla savaşma biçimi.
Sevgilim olsun aldatmam dersin.
Gün olur güneş yüzünü gösterir.
Ama ansızın güneşle meşk edersin.
Buda yalanlarınla savaşın değimlidir?
Neticede her şekilde savaşırsın.
Ama öyle.
Yâda bir şekilde.
Kurtulursun hapis hayatından.
“Ya sonra?”
Firar edemediğinin farkına varırsın.
Bir tebessüm ve gene kaçarsın.
İşte bu kadar basittir istemeyerek olsa da savaşların
Hesabı ödeyip çıkar gidersin.
Ya kasiyere,
Ya patrona,
Belki dostuna.
Yada sırtından bıçaklayan bir arkadaşına.
Savaşırsın.
Kayıplar verebilmen ihtimal dâhilinde
Hızlıca uzaklaşırsın maktullerinin yanından.
İfadeni verirsin ve suçluyu bulursun.
İnfaz memuru olursun bu an.
Ve sandalyeye bir tekme.
Ölmüştür “DÜNYA” n.
İyi geceler.
Ve bir merhaba gökyüzündeki o yalnız yıldızlara.

—————————————————-

Ben hep kazanırım…

İnanma bunlara sakın gerçekçi değil.
Kalfasıyım bu yaşamın.
Üstadı olmaya niyetim de yok
Neticesinde yaşadıklarımın getirisi çok fazla.
Öğrenecek çok şey var.
Ne kadar çok bilirsen o kadar öğrenmeye istek kazanırsın.
Yâda yetinirsin bunlarla; yan gelip yatarsın.
Gördüğün en güçlü ağaç hangisi?
Sorarsın. Bakarsın ve yorulursun.
Peki ya sorular, esnek bir fidan mıdır?
Yoksa tüm heybetiyle yükselen yaşlı bir ardıç mı?
Büyüktür. Kuvvettir kimilerine göre simgesi.
Anlaşılmazlık bürümüş her yanını baktığında.
Neden?
Kazanır çünkü en güçlü sandığı fırtınalarda.
“Kaybetmez”
“Yenilmez” dır o.
Tüm duyguları köklerindedir.
Sıkıca sarılmıştır toprağa.
Tıpkı bir ananın yavrusunu tehlikelerden koruduğu gibi.
Ancak ufak bir farkla;
Sahip olduğu ruhu gövdesindedir ardıcın.
Kökleri nasiplenmez bu durumdan.
Duyguları bu yüzden oradadır.
Saftır. Doğaldır. Göremezsin.
Tadamazsın susuzlukta çektiği acıları.
Bu yüzden saklanmıştır yerin altına.
Ama unutmamak gerekir;
Aklında her ne kadar kuşku varsa bile unutmaya mahkumdur.
Bu zor ikilemde bile benim köklerimi bulup anlamak gerekir.
Bu yüzden ben kazanırım.
Maskemi çıkarmam.
Çünkü benim kaybeden yanım duygularım.
İsteklerim önemsiz.
Yaşadıklarım anlamsız her şeye göre.
Her ne kadar saklı da olsa vardır kalbimin derinlerinde.
Bana da inanma artık.
Sildin işte. Daha tanımadan.
Susuzluğumu gördüğünü sanıp daha farkına varamadan.
Boş ver beni bundan böyle.
Her nasıl olsa, ne zorluk çekeceğimi düşünsen de
Yâda düşünmesen de
Ben gene yaşarım.

Olur ya bir gün çıkar karşına kaybetmeyen biri
Sorumsuzca aklına gelsin her dostta yaşadıkların.
Köklerimde bir yerlerde sen bilmesen de seni elbet yaşatırım.

—————————————————-

Garip Bir Son

Güneş yaratmak zor bir şey mi?
Mecalin var mı buna?
Kör karanlık içinde uyuklamalarından memnun değil misin?
Dinle o zaman içindeki sesini.
Gerçek bazen yanıltıcı olabilir.
Gerçekleri de koy bir yana.
Yanıltmasını istediklerin çıkabilir arzuların içinde.
“Kabus..”
Ya “Kâbus” ‘ların oluverirse o eski uykular?
Sonuçta gömülüp gitmeyecek miyiz hepimiz?
Ya sen?
Sen daha farklı bir son mu hayal etmiştin.
Üzgünüm yaratamadığın güneşinle kaybolacaksın
Bir gün.
Ve şu anda daha çok yakınsın her zamankinden.
Bu hususta yalnız kal ve birazcık düşün birkaç iyilik geçmişinden…

—————————————————-

Yürümek Adına

Meğer yürümek nede güzelmiş.
Çok yürüdüm. Bolca yol aldım birçok memlekette.
Ama o gece.
Fark ettim yürümenin mutluluk getirisini.
Ey gidi koca dünya.
Sende daha neler varmış.
Çok mu hayat yaşadım. Çok mu yüzünü gösterdin bana.
Hayır yapamadım. Göremedim zorla göstermek istediklerini.
Yıprandım. Hayıflandım ve zorlandım o an.
Sadece bir an. Nede güzeldi gökyüzü ve parıldayan bir tebessüm.
Titremek bile zevk verir oldu. Usulca kursağımda düğümlendi kelimeler.
Saklı ve hapis yatmaya devam etmeli duygularım.
Zaten 3 kuruşluk bir hayatım.
Birde aklımdan taşan satırlarım.
Dolmabahçe’de bir çay,
Kadıköy’de balık ekmek alıp;
Güneşe bulutlar ardından göz kırpmalarım.
İçim dışım bir mi sanıyorsun sen küçük dünya.
Bir tebessümde esir kılınışım gibi isteksizlik doldu belki.
Bundan ibaret basittir yaşamım ki bilemediğin tüm duygularım..
Islak kalsın dudaklarım.
Elleşmeyin orada kalsın arkadaşlığım.
Yürüsün tıpkı o gecedeki gibi.
Aynı yıldızda saklı kalsın ve seyre dalsın başka geceler.
Ve bensiz geceler. Başkasının kolları arasındaki tüm serzenişler.
Üzgünüm. Daha fazla tüm hislerimden bahsedemem.
Ve ertesi sabah olsun artık. Çünkü yok yanımda.
Eski kaçışlarımdan sonraki halimle devam etsin hırpalanışım.
Aldanmışım bunca zaman,
Ve;
Yürümenin tadı kalsın kursağımda özleminle.
Ey gidi gelip geçici mevsimlerin olduğu dünya.
Meğer nede güzelmiş yürümek ay ışığında.

—————————————————-

Gelecek…

Çok uzaklardan gelecek mutluluk.
Tıpkı yıllar sonra gelen eski bir dost gibi.
Gelecek ve şöyle bir bakacak bir iki adım uzağından sana.
Eskiyi hatırlatacak gözünü senden her kaçırışında.
Beyazın olacak; güleceksin,
Siyahın olacak; hafif bir hüzne bürüneceksin.
Sen olacak, sen bakacak o kocaman iki yeşil gözü.
İstanbul’da boğazı seyre dalar gibi
Aksayarak yürüyecek hayalleriniz.
Topal kalacak geçmişe dair ümitleriniz.
Bulacak seni.
Beni arar gibi.
Gelecek mutluluk sessiz bir gece sonrası;
Sabaha nazır sigara dumanında belki;
Kokuşmuş kıyafetlerinle sana sarılan eski bir sevgili.
Gelecek çokta uzaklardan mutluluk.
Yâda farz edeceksin.
Geldi diyeceksin kendine.
Bir tebessümdür bağışlayacaksın herkese.
Kuralsız ve yüklemsiz cümleler kuracaksın,
Ama arkadaş sen aşkı bulamayacaksın.
Kabirlerde kalacaksın uyuklama hallerinde.
Biliyorsun ki ölümde bulsa seni ondan önce,
Gelecek mutluluk bir yalnızlık mevsiminde.

—————————————————-

Hırsız…

Çalınacak pekte bir şeyim yok şu dünyada.
Satırlarım, düşüncelerim ve senden başka.
Fark etmezdi gitseler de değer verdiklerim.
Vuslat bile acıtmazdı yokluğunda beni.
Aşka verdiğim gürültülü hayallerim bile manasız,
Ah bir bilsen içimdeki koca bebek ne yalnız.
En çokta koyan sizin vurdumduymazlığınız,
Ama bu bile mühim değil gerçeklerime.

—————————————————-

Birikim

Son arzum; sade bir şekilde güneşi seyre koyulmaktı.
Başka bir zevki hak etmiyordum.
Yaşam onca fırsat sunmuşken yalnızlaşıyordum.
Bu sebeple sırlarımı açığa vurmalıyım.
Beyaz kanatlarım olduğunu söyleyen insanlar görmeli acı kasvetimi.
Her gece aynı yatakta uyuyup her sabah garip sesler duyduğuma şahit olmalı.
Bilmeliler, kadehlerde aradım mutluluğu.
Senin gibi.
O gibi.
Kendim gibi olmayı denedim.
Kopya ettim içimdeki beni.
Sahte kişilikler sergiledim.
Çıldırdım çoğu zaman.
Başkasıyla olduğuma inanmak istemedim.
Sevmiştim kendimi.
Dumanları içime çektikçe acıdı.
İçim kanadı.
Ben taklide devam ettim.
Uzun ve kısa yolculuklarda meşk ettim gözlerimle aynalarda.
Dudaklarım çatladı soğuktan ellerimi ovuşturdum ısıttım.
Aşk gibi.
İnsan kendine âşık olduğunu sanarya.
Ben sanmadım.
Aşkı yarattım.
Pek bir iddialıyım kim bilir.
İmla hatalarını bile takmadım.
Yazdım. Yürüdüm. Saklandım.
Dinledim. Sustum.
Ama var ettim kısıtlı zamanda her şeyi.
Ben yarattım.
Egoist ve obsesif tavrım mührüm gibi.
Yeni baştan bir dünya istedim.
Ama her birini kendim için değil.
İçimde olan ben için diledim.
Buydu tek sebebim.
Birkaç soytarı dahil ettim ve çelenkler bıraktım bahçelerine.
Andım.
Tarih koktu bu sıralar.
Ama yalvarışlarım bile yetersizdi bu esnada.
Issız bir sokak gibi sakinim şu sıralar.
Kopyada etmiyorum kendimi hem.
Ben değilim gördüğün ama.
Kötü yıllar geçiren bir adam yalnızlığınla övünen.

—————————————————-

Ötesi Yok 1/2

Dün gibiydin…
Pişmanlıklarımın sahibiydin çünkü…
Hayatımı alt üst etmendi sebep.
Nefreti benimle tanıştırman.
Uzaklara ulaşmamı sağladın bu yüzden.
Gebe kaldı yolculuklar başka sürgünlere.
Şehirler yok oldu ayak tabanlarımın pisliğinde.
Vardın. Olduğunun kanıtıydı gözyaşlarımın sırrı.
Yokluğunun özlemi kaplamış her yanımı.
Yavaş ve taze bir ölüm gibiydi seni sevmek.
Acılar, hüzünler, ve bir tutam mutluluk.
Her biri sırasıyla gelmedi seninle.
Sen ne arzuladıysan o oldu hep kaderimde.
Bense okyanusa yazılar yazdım.
Şiirler döktürdüm adına.
Şarkılar yaptım ahengine.
Serenat oldun kötülüklere karşı bende.
Ama yok oldu.
Hiç biri kalmadı sayende.
Sen neydin?
Nasıl girdin hayatıma?
Ne diledin benim için?
Baharlar?
Özlemler?
Bense bir başka bahar dilemedim.
Yazı hiç özlemedim.
Ben senin kışın açan grini sevdim.
Bulutlarınla güneşlerimi yok ettin,
Ben gene “Eyvallah” dedim.
Açlığım doruk noktalara ulaştı,
Her kez güldü halime ben ağladı.
Ama tek sefer de kafamı kaldırıp neden demedim.
Yapamadım işte.
Terk edemedim.
Kızamadım.
Yok olamadım.
Şimdi…
Şimdi ne olacak.
Hani bağırışların.
Sebepsiz yere kıskançlıkların?
Hani nerde o ben hariç herkese yolladığın gülücüklerin?
Yalan mıydı?
Buda mı olacaktı.
Bense tam seni her şeyinle kabullenmişken.
Buda mı gelecekti başıma
Hayır, bu olmamalıydı…

—————————————————-

Senden Uzaklarda Bir Yerlerde

Gurur duymalısın.
Ezdin geçtin tüm bedenimi.
Benliğimi ayaklar altına aldın.
Ruhumu esir etmiştin;
Son bakışınla infaz ettin.
Karanlıklar içinde kayboldu yükselen ruhum.
Sahipsiz kaldı, sensiz yeminlerime gurbet oldu hasret.
Görüyorum seni. Tanıyorum. Biliyorum da
Ancak uzanamıyorum. Tutamıyorum ellerinden.
O buğday sarısı saçlarına dokunamıyorum.
Pişmanlıklarımın en büyük sebebi de bu değimliydi zaten.
Onca vakit sevmek. Bunca zaman sana âşık olmak.
Aksine dokunamamak. Seni hissedememek.
Buydu belki gururuma yenik düşüşümün tek nedeni.
Mağlup başlamışım öldürdüğün bu yaşama.
Gerekliliğim kalmadı anlaşılan.
Gidiyorum.
Ardıma bile bakmadan gitmek istiyordu ya.
Gidiyorum işte öylece parmaklıklar arkasından.
Özlemlerine bir tanesini daha katacağım.
Ve umut edeceğim.
Bekleyeceğim seni senden uzaklarda bir yerlerde.
Fazlasıyla uzaklarda.
Her şeyin yalan olduğu o saçma diyarlarda bir yerlerde.

—————————————————-

Adın gibiydi…

Bir nota basıyor hüzün piyanosunun en güzelinden.
Gözlerinde her zamanki gibi umutlar okunuyor.
Dertlerle yoğrulmuş acı iklimi hâkim şu sıralar dünyanda.
Sıkıntıların öyle can yakıcı ki, baskı uyguluyor sabırlarına.
Bende bir zamanlar böyleydim.
Gerçeklerimi anlatır her vakit mutlu olacağımı sanırdım.
Bir gün hayat uykumu öylesine kaçırdı ki,
Yalanlarıma nispet canımı yaktı.
Karabasan gibi omuzlarıma bindi.
Dilde saklı kalmış her kelimem o gün ortaya çıktı.
Yalanlarımdı bunlar. Gerçeklerime inat.
Uzaklaşan gerçekler dertlerimi savuşturdu sonra yakınlarımdan.
Güneş hiç bu kadar parlak değildi.
Ay bu kadar yollarımı aydınlatmamıştı hiç.
Ve yıldızlar. Onlar bile imreniyordu artık gözlerime.
Değer veriliyordu. Yalanlarım sayesinde sahiptim bunca başka yalanlara.
Mutluydum ben. Gerisi papatya fallarındaki o küçük olasılık gibiydi.
Bariz hislerimin hiçbir değeri yoktu.
Sadece olmamı istedikleri serhat olmaktı tek gerçek.
Sonra fark ettim birkaç değişen ayrıntıyı.
İlerisi görünmüyordu. Çabalayacağım hiçbir şey yoktu ortada.
Ulaşmak isteyebileceğim hiçbir son yoktu.
Eskiden zerrede olsa bir ışık vardı ufukta;
Varmak için çabalardım tırnaklarımla.
Ama şimdi sadece ayaklarım altında ezilen dünyayı görüyorum.
Yani kaderden emanet pabuçlarım aydınlanan şu vakitte.
Silkelenmem gereken birkaç maske vardı ortada.
Yırtıp atmam gereken bir sürü kimlik.
Basit değildi artık.
Tüm damarlarımdan geçerek zihnimi öylesine ele geçirmişti ki.
Kozasından çıkmak için çabalayan kelebek kadar kuvvetim kalmamıştı.
Yavrularını besleyen bir kartalın asaleti yoktu yüreğimde.
Yalnızdım yalanlarımla.
Şarkılar yaptım. Şiirler yazdım.
Durdum ve tümünü okudum, dinledim, okuttum, dinlettim birilerine.
Kendi yazdıklarım yabancı gelmeye başlamıştı o an.
Ve anladım ki basit gördüğüm her karmaşıklık aslında bir başlangıçmış;
Basitmişim ben bu karmaşıklıkta.
Yok, bile sayılabilirmişim.
Bir gidişim esnasında dön demeyecek bir dost değil;
Arkadaş bile edinmemişim.
Ben nasıl biriymişim.
Ne kadar gereksiz.
Nede aptal.
Sorunu çözmek adına bir başkasına danışmak gerekli.
Ve o…
Ve o sen değilsin…
Olamayacaksın..
Haydi, son girişini yap şarkımın ve git artık dünyamdan.
Sahillerimde bir başına bırak beni dalgalarımla, yalanlarımla, ve meçhul güneşimin doğuşuyla.

—————————————————-

Aşk Adamı

Karıncanın yiyeceğini bile taşıması bir şeyler çağrıştırır ona,
Yalnızken kalabalıklar oluşturması hayallerinde, kanıtıdır bir nevi,
Hele birde zihninde her daim yaşattığı sevgilisinin suretini görmeye dursun siluetlerde.
İşte o zaman baş edemez içindeki bastırılmış duygularla ve çıkar ortaya inciler;
O bir “Aşk Adamı”…
Esen rüzgârda, gökte salına salına düşen yaprakta umudu görür;
Yaşamak mutluluk vericidir ona göre; her şartta.
Yağmaya başlayan yağmurun asfalttaki toz kokusunu kaldırışı bambaşkadır onun için,
Asla sahip olamadığı sevdiğine duyduğu özlemi,
Merdivenlerde platonik bir aşk yaşarmışçasına beklemesi bu yüzdendir.
Asla gelmemesi belki o hayal kızını sonsuza dek sevecek olmasındandır.
Kim bilir papatyaları bile açtıran güç bundandır.
İşte bunlar yüzünden,
Bu gibi bir takım kopuşlar ve gidişler yüzünden;
O bir “Aşk Adamı”…
Bırakın onu yalnızlığında sevgilisinin hayaliyle seyre koyulsun mutlulukları…

—————————————————-

Yağmurlar

Yağmuru ağlak hallerim sonucu sizlere armağan ediyorum.
Düştükçe toprağa hüznümün kokusu sarsın dört yanınızı.
Yâda camınıza çarpan her damlada beni hatırlayın.
İstiyorum bunu.
Ve armağan ediyorum düşlerimi yağmurlarla birlikte.
Salıncaklarda sallanın yağmurum yaklaşırken bedeninize.
Dans edin yol kenarı su birikintilerinde.
Benim hediyem çünkü.
Bencilliğimin son noktası.
Benden bir hediye sizlere.
Çaldığım hayaller. Ellerimle kirlettiğim hayatların getirisi bu yağmurlar.
Yalnızlıklarıma anlam veremeyişinizin göstergesi.
Tadını çıkarın haydi.
Daha ne duruyorsunuz.
İmkânsızlıkların gerçeğe dönüşü.
Bensiz ferahlamanızın nedeni.
Her damlada bir okyanus saklı.
Her okyanusun yuttuğu bir geminin oluşu.
İşte gerçeklerim.
Her yok olan umutta; var ettiğim kara bir sihir bulutu.
İçinde saklı su zerrecikleri.
Ve düştükçe yeryüzüne açığa çıkan zayıf yanlarım.
Bunları hediye ediyorum sizlere.
Gülün diye.
Görün ve eğlenin diye.
Baharımı veriyorum ıslak avuçlarınızın arasına.
Teslim ediyorum mevsimlerim içindeki tüm yağmurlarımı.
Gözyaşlarım artık yalnız.
Eşlik edemeyecek oluşu onun kaybı.
Ama emanet sizlere yağmurlarım.
Ne olur iyi bakın onlara olur mu?
Üzmeyin. Güllere iyi bakar yağmurlarım.
Hasret kokması belki uzaklardandır güllerin.
Uzaklarda da benim oluşum ve yağmurlar.
Unutulmayan anılarımın saklı olduğu pamuk bulutlar.
İyi bakın onlara.
Artık sizin yağmurlar.

—————————————————-

Sen Git Tebessümün Kalsın

Parmaklarına hâkim olamayan bir piyanist.
Bilmediği bir senfoniyi içten gelen yalnızlıkla çalıyor.
Duyuyorum. Aynı zamanda hissediyorum.
Kapıldım bunun duygusuna.
Kayboluyorum. Tutun ellerimden.
Basan her notada yok oluyorum.
Yok ediyorum düşüncelerini.
Yaratıyorum birileri gibi.
İsyan etmek bana mahsus değil.
Duraksıyorum ama ben yaratmışım sanki.
İçimde dolaşan bin bir türlü fikir var.
Keza vücut bulmasını isteyen bir şey var içimde bir yerlerde.
Haydi son kez çalınsın notaların ve git artık istenmediğin yerlerden.
İstemiyorum seni.
Seni ve bu berbat müziğini.
Ama gülüşün kalabilir.
Bunu arzuluyor ve istiyorum.
Sen git ve tebessümün kalsın odamda başköşemde.

—————————————————-

Şu Büyüklere Bir Şey Söyle

Bak gidiyorlar işte.
Herkes gibi, her şey gibi gidiyor sonbaharımda.
Elimde kalan nefretlerim bile gidiyor.
Kin besleme derdin ablacım bana.
Sen büyüksün. Sen yücesin. Sen ulusun.
Fakat yetmiyor. Onlar bile gidiyor.
Hani hep ben giderdim.
Ya terk ettiklerim?
Onlardan damı ben gitmedim.
Ya ufuklara bakarak kaybolduğum denizlerim?
Akıntıları bana karşımıydı en derinlerinde.
Üşüyorum ablacım. Kanım çekiliyor. Elini uzat bana.
Sen her gün çok güzelsin gözlerinde gözüm var
Benim bir kaç sözüm var bilirsin en iyisini sen.
Ama bıraktığın o gün gibi değilim.
Uyumadan gördüğün kâbuslarının aynısıyım bugün.
Yalnızım belki abla.
Çok üzdüm birilerini.
Ama denizlerimdeki inci tanesiydi inan bana her biri.
Bu yüzden en bilinmezlerde dolandım.
Birden çok kez avlandım.
Ama ablacım yok.
Bu sefer olmadı. Çünkü gidiyor her kalmasını umut ettiğim.
Henüz 10 bilmem kaç yaşındayım.
Ama sayende ablacım onlarca yaşları omzuma işlemişim gibi.
Bir şey istesem yapar mısın ablacım.
Ne olur gitme olur mu?
Büyükler kötü. Büyükler acımasız.
Büyükler tatsız ve çok ciddi.
Korkuyorum büyüklerden ablacım.
Ne olur sen gitme.

—————————————————-

Deniz

Bu kadar basitimi telaffuz etmek.
Bunca duyguya karşılık gelebiliyorken.
Onca insanın en kadim dostuyken.
Sevgilinden, karından, çocuğundan bile daha yakın olabiliyorken kimi zamanlarda;
sen bu kadar kolay telaffuz edebiliyor musun?
“Deniz”
Oysa ne kadar anlam yüklü ve bir o kadarda yalnız ki.
Gözlerimde gördü çoğu zaman denizi o.
Deniz gözlüm oldum mutluluk anlarında.
Bulutlar kapladı devamında o gökyüzünü.
Ama her vakit denizle iç içeydim.
Çünkü oda benim kadar olmasa da yalnızdı.
Anlaşılıyordu saklandığım kıyıların bilmem kaç kilometre uzağında.
Ağlıyordu deniz.
Gözyaşlarını emanet vermişti okyanuslarda bulutlara.
Suyu severim. Ama o basit bir su birikintisi değil.
Ah bir dili olsa ah bir vücut bulsa düşünceleri göreceksiniz yaşananları.
Bilemezsiniz içinden; kalbinden geçen mutlulukları.
Bana fısıldıyor bazen. O âşık olduğum eski istanbulda.
Her yerde de karşıma çıkıyor yaramazlık yaparmışçasına.
Gülümsüyor. Dalga geçiyor hayatla. Ama beni seviyor ve bana anlatıyor bazı sırlarını.
Canı sıkkın şu sıralar denizimin.
Çünkü insanlar sürekli gözyaşı akıtıyorlarmış.
Buda kalbini parçalıyormuş.
Bu yüzdenmiş fırtınaları.
Rüzgârla anlaşmaları.
Evet, benden daha iyi bir dostu var kabul ediyorum.
Ama rüzgâr her zaman onu dinlemiyor.
Kullanıyor onu. Anlatamıyorum.
Korkularıyla oynuyor ve avucunun içinde tutuyor tüm bildiklerini.
Buna rağmen dayanıyor ve sabırla beni bekliyor sadece “Deniz”im.

—————————————————-

FARKEDEMEDİN

Gerçeklik soyut kaldı gözlerinde
Her umut ki kaybolup engin denizlere daldığım
Bir sal oldu okyanusun ortasında mahsur kaldığım
Sessizce terk edişlerle gizledim bir başınalığı
Kimi zaman odamın bir kösesine saklandığımda oldu
Fakat kayboldum
Gölgende bir karanlık oldum
Sen nereye gidersen git hep seninle oldum
Fark edemedin.

Maksadını aştı tüm davranışlarım
Önceleri basit bir sevgi sandığım hislerimde oldu
Nefret edişlerimde gizledim duygularımı
Gözlerinin içine daldığımda var oldum
Benliğimi buldum melek kanatlarının koruyuculuğunda
İncin oldun ulaşılamaz oldum
Ama hep sen buldun beni derin uçurumlarda
Sevdim kahroldum
Bir cevap bekledim soğudu bedenim sensizlikte
Fark edemedin.

Mısralar yazdım çok defter karaladım
Kalemler bitirdim hikayeler yazdım
Her karakterde seni oluşturdum
Yoktan var ettim isyan ettim tanrıya
Karşı geldim tüm kurallara
Hatamı anladım şükrettim yaradana
Bu meleği görmemdeki amacı keşfettim
Yağmurlarda dolandım haykırdım duymadın
Islandım kemiklerimin eklem yerlerine kadar
Hoş sedalarda dolandım görmedin…
Sevdim seni…
Fark edemedin…

Ellerini tutmak istedim ama daha seni görememişken
Tadına varamamışken seyri sefana
Uzak kalmışken ruhum arşı azamda
Yıldız oldun gökyüzünde,
Uzattım ellerimi parmak uçlarımı kanattım acılarımı duy istedim
Yalnız kaldım tek seferde fark et diye
Umutsuzluk içinde kahvemi yudumlarken sigara dumanında buldum
Bu sefer fark ettin
Aciz oldum karşında;
Keza basitçe kayboldum…

—————————————————-

Ne Olur Ağlama

Değmez akıttığın her damla yaş acımasız yaşama,
Gülmenin tarifisin gösteririm gönlüme her dakika,
Ne olur sil gözyaşlarını üzülme hırçın melek,
Tadını çıkar oluruna bırak bazı şeyleri bu hayatta.

Üzüldün mü bir ses yankı yapar aklımın odalarında,
Keşmekeşler içinde acı çektirir bana,
Zapartalardan sesler duyulur kopan bir figan,
Gene haykırır gönülden tek kelime ne olur AĞLAMA.

—————————————————-

Sensizlik

Sensiz bir geceye bir kez daha merhaba dedim ve duraksadım;
“Yoksun”.
Sensizlik içinde girdaplar oluşturdum battım, çıktım, baktım;
“Yoksun”.
Sensizlik bitkinliğime neden olmaya başladı ölümüm yaklaştı;
Gene “Yoksun”.
Sensizlik üzerine birçok müzik dinledim sözler yazdım;
Gene “Yoksun”.
Sensizlik geçmişim oldu geleceğime dair yarınlarımı sorguladı;
Ve…
Sen “Yoksun”….
Sessizlik bozuldu.
Kalbimden bir çığlık koptu.
Artık sabredemeyeceğini haykırdı siyah kanatlı meleklere.
Gene yakındı ölüm kokusu suyun kokusu gibi…
Karamsar günler doldu farkına varabildiğim tüm geçmiş…
Düşüncelerim değersiz kıldı seni yürüdüğüm suskun sokaklarda…
En son katilim oldu.
Sensizlik içime dolmuştu.
Sessizlik o akşam boğulmuştu.
Sensizlik yağmurlara seni sormuştu.
Son ağladım.
Bir çocuk gibi figan ettim.
Baktım ufuklara.
“Yoksun”

—————————————————-

Nasıl Bir Duygu Seni Sevmek

Tenine her dokunana huzur verir mi?
Tam yılmak üzereyken aklına geldiklerin sever mi seni?
Yaralarım geçiyor hissediyorum ağrım azalıyor;
Güçleniyorum ve bekliyorum son valsime seni.

—————————————————-

Mucize

Suyun üzerinde yansır seni düşündüğümde ay ve güneş ardı sıra.
Görülmemiş bir şeydir bu.
Bir mucize.
Senin mucizen.
Gözyaşları eşlik etti onları sessizce dinlerken ruhu kayıp bu bedenime.
Önce güneş kayboldu değerini yitirdiği an.
Sonra ay karardı ışığı söndüğü için
Geceler tek refakatçim oldu
Aydınlıklarım karanlığımda kayboldu
Heba oldu sevgim sonsuzluğun karşısında
Başta zor geldi nefsime alışkanlığıma geri dönmek.
Yalnızlık tek dostum oldu gene
Alıştı çoktandır gönlüm terk edilmelere
Ama tek alışkanlık sen oldun bu avunmaz gecelere.
Tek sebebi sen oldun yaşamın şimdilerde
Şimdi sen ben olmaktan çıktın ben düşünmekten bıktım
Belki tahtımı yıktım imkânsızlar uğruna
Sen ki surları yıktın gerçekten sevmemek adına.
İsterdim bu dizelerde yakışsın günlüğünün sayfa arasına.
Olmadı… Olamaz. Bir tanem…
Sığamaz şu iki sayfa arasına birkaç basit duygu.
Neden mi?
Çünkü üzüldüğünün farkına vardı mı;
Kaybettiğini anlar kalbim.
Buruk şairin gökyüzüne bakarken arşı azamın
Üstünde olduğunu fark eder.
Ettiği lanet olur diktecinin sensiz geçen her vakte.

—————————————————-

Işık

Hiçliğin varlığım oldu bu kör sessizlikte
Bana ne oldu bilmiyorum bu sabahı görünmez gecede
Gözlerin okyanus mavisini kıskandırdı
Sessizliği bozar oldu sensizlik her seferinde.

—————————————————-

Kaypak Vedalar

Gönül ya bu ettiği her vedada;
Yağmurlu gecede kaybolmuş ufak bir çocuk gibi titrer…
Sonra unutup yalnızlıkları,
Kaybolup sensizlikte karışır kalabalığa sürgün yemişçesine.
Görülmüş müdür okyanusların ağladığı,
Duyulmuş mudur ki mecnunun;
Bir of çektiği ıssız dağları aşarken.
Madem yalnız kalacak,
Madem acı çekecek her fırtına sonrası bu gönül.
O zaman bu aşkın nedeni ne?
Mutluluk saklıyken bir kaç hecede,
Yalnızlık sadece bir kaç satırdan ibaret ise,
Bu mutluluk karşıtı dizeler hüsrana uğradıysa da her seferinde,
Gene yine yeniden,
Haydi, durma bir kez daha al son mektubumu eline.
Aslını kaybetmiş derbeder bir hikâyem var işte,
O satırlarda gizli,
Al eline hisset kalbinde yer edinir ruhum.
Kim bilir belki de artık sadece anılarda kalmış resimlerde göreceksin.
Vedalara tepkisiz kalacaksın bir kez daha.
Farkına varamayacaksın terk edişimin.
Pişman olmayacaksın ama bu son “Hoşça kal” larım sana göreceksin…

—————————————————-

Bir Garip Bekleyen

Kar yağıyordu, üzerini bir sıcak yorgan gibi örtmüştü sis.
Uzun yollar boyu yürümek isterdi, yapayalnız: kimse olmadan.
Ölümün kokusu pek yakında.
Kayalara kırbaç misali vuran her dalga daha da yaklaştırıyordu,
Gece yavaşça iniyordu. Ve karanlık göz kırpıyordu devasa yalnıza.
Küçük insanlar tarafından dikilen çiçeklerle konuşurdu çoğu zaman
Anlatırdı dinlerdi minik tomurcuklar,
Dinlerdi hiç susmazdı o güzel varlıklar.
Ama tak etmişti yalnızlık.
Bir kez daha kalbini söküp alıyordu bu yaşlı bedenin.
Görünmezlerde, bilinmezlerde sevmişti onu.
Şarkılar yazmış; kadere isyanlarda bulunmuştu
Her seferinde nefret etmişti kendinden.
Mutlu edemiyordu onu. İstediklerini veremiyordu.
Vedalarda da bulunmuştu çok kez.
Ama her seferinde dönmüştü gerisi geriye.
Okyanusa hayrandı. Bir de ona.
Alıp başını gitmek isteyişinin sebebi acı çektirmemek,
Kalmak isteyişinin nedeni acı çekmemekti.
Çünkü varlığı huzur veriyordu.
Mutlu oluyordu her bakışında
Gökyüzünü kucaklıyordu her gülüşünde.
Bir sigara daha içiyordu cevap alamadığında.
Kaç geceyi sabaha bağlamışlardı
Gerçekleri gerçeklerle örtmüşlerdi.
Yalanlar kötü çocuktu aralarında.
Asla yer vermediler.
Dürüst oldular sevdiler birbirlerini.
Yâda çocuk öyle sanıyordu.
Aksine inanıyordu. Seviyordu ölümü. Bir o kadarda onu
Onsuz yapamayacağını anlamıştı çok kez.
Ama her seferinde bir hoşça kal demeyi seçti. Ve döndü sonra bir kez daha geri.
Sahillerde yabancılarla konuştu. Denizi izledi. Maviye hasretini giderdi ara sıra
Sebebini bilemedi çekip gidişlerinin. Aynı hızla geri dönüşlerinin.
Bir son bulmalıydı; hayatına yakışır bir şekilde sona varmalıydı.
Derin mavilik ve sessizlik bir aradaydı onunlayken. Gözlerinde kaybolurdu her saniye.
Anlam aramazdı. Kuruntu yaratmak istemezdi. Yâda korkaktı da bakamazdı en içlerine.
Ama hissederdi soğuk bedeniyle yanında dururken. Seviyordu onu.
İnkâr etse de seviyordu. Diyemese de için için ağlıyordu yalnızlık içinde.
Zehirliyordu birini bu aşk anlam kazanmaya çalışıyordu ama ikisi de biliyordu sonunu.
Bu yüzdendir yakarışları tanrıya bu iki aşığın. Zamana yenik düşmeleri bu yüzdendir.
Şimdi öylesine bir kaderdeler ikiside. Gece son bulurken yalnızlar aynı kaderde…

—————————————————-

Sanırım.

Neden buraya geldin
Sana demiştim arkana bakmadan git
Seninle konuşamam çünkü seni sevmiyorum
Aslında seviyorum ama çaktırma
Neden böyle yapıyorum biliyor musun?
Çünkü “Akıllıyım” ben kızım…

—————————————————-

“-mek, -mak”

Karanlıklarda gölge olmak gibi seni sevmek,
Karmaşık ve flu şekilde izlemek,
Sen olduğun sürece bu aşk nehrinde sürüklenmek,
Her bakışta yıldızların güzelliğinde seni görmek,
İmkânsız ve tarifi zor bir şey seni sevmek,
Başkasını görmezken bu gözlerle aşkı görmek,
Bir maviye hasretken seninle ölmek,
Kusursuzca var edilmiş aşkın tanımısın sen melek…

—————————————————-

Böyle Bir Duygu

Gene yağmur ıslattı her bir saç telimi
İstemiyorum diyorum sıkıldım dışarı çıkmıyorum
Ama kendine çekiyor beni yağmur zerrecikleri
Gittiğini fısıldadılar sonra dolanırken tenhalarda
Anlamını mı kaybetti ne oldu bilmiyorum içimdeki sevgi
Yavaşça kayboluşlara hasret kaldı ruhumdaki sevi
Sonra göğsümün sol yanı ağrır oldu canım yandı birden
Kalp atışları da küstü bedenime sensizlik içinde kayboldu
Bedenimin ısısı yükseldi yağmur altında
Tenime değen her su damlası yok oldu anında
Sen geldin aklıma;yaşama sevincim geldi,
Bu birbirinden kopuk ve küs kelimeler bile haykırmak istedi
Ah be inci tanesi;
Bir dili olsa da konuşsa bu aciz benzetmeler,
Uzunca yazılan saçma sapan hikâyeler…

—————————————————-

Ötesi Yok 1/2

Yok, olmamalıydın düşlerimden.
Esirgedin ya bir gülüşünden,
Şimdi bende yokum artık.
Gidiyorum bir toz zerreciği gibi;
Rüzgârımla, hüznümle, özlemimle ve sensizlikle
Gidiyorum o âşık olduğum şehrimden
Artık bende kalmıyorum.

—————————————————-

Düşbaz

Gözlerinde okunuyor sevinç rüzgârları.
Bugün hiç diğerleri gibi bakmıyorsun güneş.
Küsmüşsün dünyaya perdeler inmiş gözlerine bulutlardan.
Ağlamıyorum diyorsun fakat düşüyor toprağa usulca yağmurların.
Saklanıyorum sanıyorsun ama gün her zamankinden daha aydınlık.
Yani diyeceğim o ki düşbaz sürgünü yeşil gözlüm;
Sen her ne kadar saklandığını zannetsen de;
Gün doğduğu sürece senin varlığından emin olacağım.

—————————————————-

Martı

Sıcak bir temmuz gecesi ve şarkılarımlayım.
Senden sonra kalan yalnızlığımla karşılıklı oturmaktayım.
Bir ben söyleniyorum. Bir o dinlemiş numarası yapıyor.
Bazen kulağına fısıldıyorum ki duymasın zifiri karanlık.
Az ileride kavak ağaçları yapraklarını dikmiş bizi seyrediyor.
Sanki hiçbir işi yokta gecenin 3ünde kapı dinliyor.
Toprak ana hiç mi terbiye vermemiş bunlara.
Esasen efendim zaten hafiften uyku bastırıyor.
Bakar mısın kahvem de dibini bulmuş ağıt yakıyor.
Ayaklarım altından kaymaya yer ararken dünya;
Hayallerimdeki yarattığım denizimden bir martı kaçıyor.
İşte uçuyor kaçtığı mavilikten beyaz kanatlarıyla.
Deliyor gecenin siyah örtüsünü ay ışığının yansımasıyla
Beyaz hayalleriyle mavilik sanıyor ya buraları.
Yanılıyor. Ama söyleyemiyoruz yalnızlığımla ben.
Çünkü inanır mısın; ?
O kadar hasret kalmışım ki uykusuz hayal görmeye,
Ama dur biraz martım benden uzaklaşıyor.
Evet, tuvalimden mavi rengim ağlıyor.
Ve oda yalnız artık hasretlere vurgun denizim durgunlaşıyor.

—————————————————-

Bir Masal; AŞK

Yıllar önceydi değil mi sana masallarda anlatılan aşk.
Hani her seferinde prenses kavuşurdu beyaz atlı prensine.
Tatlı ve hoş bir müzikte olurdu arka fonda ki; ebeveynlerin duymasa bile,
Kulaklarında çınlar dururdu her öptüğünde prensesi.
Şimdi seviliyorsun belki. Hasret gibi bir acıda çekiyorsun sanki.
Ama büyüdün değil mi?
Sen böyle olsun istiyorsun değil mi?
Büyümek.
Oysa ne kadar da kolay. Ne kadar aciz bir şey.
İnsanlar zaten hep büyümek isterler.
Ve büyürler sonra küçülmek isterler.
Gençliğini ararlar.
Ama aradaki imkânsızlıkları görmezler.
Neyse martı ruhlum sanki sende büyümüş gibisin.
Ve masallarda yok artık eskisi gibi değil mi?
İster misin sana bir İstanbul masalı anlatmamı?
Prensesin sen olduğu ve gerçek aşkın sahibinde anlam bulduğunu?
Merak ediyorsun değil mi?
Şimdi kalk ve en yakın su birikintisine git ve kendini gör orada.
Aynalar tam berraklığı yansıttığı için egoistlik yarata bilir.
Ama en saf su bile gerçeği yansıttığı için aşkın anlamını bulmana yardımcı olabilir.
Şimdi masalı ol bu gencin ve bitmesin hiçbir zaman.
Büyümeyelim birlikte. Baş başa kalalım an be an.

—————————————————-

“Sis”

Öyle ki arar oluruz ansızın bir çift göz.
Sahipsiz bakışların acısız sonu olmak isteriz.
Ağlamadan uzaklara dalan gözler.
Ki hapsolmuş bir çift hayal olsun isteriz.

Durmasın aksın dilekler gözpınarlarından,
Ardı sıra gelsin hayaller habersiz,
Ve de “gibi”lerle uğurlasın bu şehr-i virandan
Martılar boğuşsun rüzgârla sessiz.

Bir sefer olsun ezgiler eşlik etsin şiirlere
Kumsalda yanan ateşin karanlığında eşsiz,
Şimdi deniz. Şu anda deniz doğsun gözlerine;
Acının bulduğu vücut bende renksiz.
Gibi ”siz” .

—————————————————-

Seyretmek

Sana bakmakla sürgüne gönderilseydi kelimeler,
Hiç bir anlamı kalmazdı iflasın eşiğindeki gülüşlerimin
Gülmeyeceğim bu gece. Nede hüzünleneceğim.
Seyretmek zor bir şey demişlerdi ya.
İşte deneyeceğim. Seni seyredeceğim.
Ufukta saklı yalnızlığı seyreder gibi süzeceğim gözlerimle.
Öyle işte her bir saç telini inceleyeceğim.
Sonra gözlerine geldi mi sıra perilerden bahsedeceğim kulaklarına.
Hafifçe fısıltılarıma eşlik edecek bu sefer fotoğrafın.
Suretim manasızken en derin ve en güzel anlamları yükleyecek tebessümün.
Arzularımda olacak sana dair.
Belki gerçekten senin karşından seni seyretmek adına.
Yâda sen daha iyi bilirsin ya hani;
Gerçekten aşkımın manzarasında,
Tebessümünle kaybolmak sonsuzlukta.

—————————————————-

YOKTUN ZATEN

Senden uzaklaşan bir mitralyöz misali hayal et yokluğumu çatlayan dudaklarında.
Yanına yaklaştıkça kaybolsun hafiften gökyüzünde bacalarımdan çıkan islerim.
Ellerimi tutmasın saçların bu sefer. Git. Git ki bende kalabileyim kendim de.
Martılarla eşlik et ve atılan bir simit parçası ol yüreğimde uçuşan maviliğe doğru.
Şimdi git. Bense kalabileyim sana dokunan hayallerin başucu yalnızlıklarında.
Öylece. Durgun bakışlı, soluksuz ve bir başınalığın karanlıklarında sessiz.

1 Yorum (+add yours?)

  1. burak
    Tem 06, 2011 @ 15:20:25

    gerçekten çok hoş olmuş.

    Cevapla

Yorum bırakın